Benim Doğrularım Senin Yanlışın

İnsanoğlu, belli bir cinsiyet ve mizaçla dünyaya gelir. Daha sonraki bütün kazanımları, ikili ilişkiler ve öğrenmişlikler sonucu oluşur. Örneğin; birey olarak dünyaya gelen bir bebek, anne ve baba ile kurmuş olduğu iletişim sonucunda ilk sosyalleşmesini kazanır. Bu da çocuğun şahsiyetinin oluşmasına öncülük eder. Çocuğun anne göğsünde kurmuş olduğu tensel temas, çocukta güven ve bağlanmayı oluşturur. Hatta bebeğin annenin göğüs ucunu ısırması ile kendi varlığını ilk kez hissettiği bilinir. Zamanında beslenme, temizlenme, sevgi ihtiyaçlarının giderilmesi çocukta güven duygusunun pekişmesini sağlayacaktır. Bu döneminde güven duygusunu kazanan bir bebeğin, yetişkinlik sürecinde de insanlara karşı güven duyması ve benlik kavramının oluşması söz konusu olabiliyor. Ama güven duygusunu bu yaşta kazanamayan bir bebek, yetişkinlikte de güvenemeyen ve güven duygusunu oturtamayan bir birey haline gelebilir. Bu süreç oral dönem olarak değerlendirilir. Oral dönemden sonra bebekte anal dönem dediğimiz kas sisteminin gelişmiş olduğu, özerkliğini kazandığı dönem oluşmaya başlar. Bu dönemde, çocuklara tuvalet eğitimi verilir. Genelde çevremizden duyduğumuz temel şikayetler şunlardır:

  • Benim oğlum tuvalet eğitimini tamamladı, söylemeyi de biliyor. Ama anlamlandıramadım gitti; yine kapının arkasına tuvaletini yapmış, yatağını ıslatmış.

Aslında anneyle baba ya da çocuğu büyütmekten sorumlu olan bireyler, çocuğun bu davranışının kendisini ifade etme yöntemi olduğunu fark etseler, belki de sorunu çözümlemek daha kolay olacaktır.

Peki nedir bu cezalandırma yöntemi?

Şöyle ki; çocuğa göstermiş olduğunuz ilgide azalma, kardeş kıskançlığı ya da tuvalet eğitimi konusunda çok ısrarcı ve titiz bir tutumunuz varsa, çocuk sizi cezalandırmak için ya da ilgiyi kendisine çekmek adına bu yöntemi kullanabiliyor. Yine farklı bir sebepten, kendini ifade etmek adına bu yönteme başvuruyor olabilir.

Elbette bu dönemde ilgiyi kendisine çekmek adına salmayı; cezalandırma yöntemi olarak öğrenen bir çocuk, bunu yetişkinlikte de kullanabilir. Örneğin; tasarruflu davranamayan, gizliliğe önem veremeyen bir kişilik kazanma ihtimali yüksek oluyor. Bunun yanı sıra ebeveynler, tuvalet eğitimini çok önemseyip bu konuda titizlik gösteriyorlar ise, yine çocuk bu noktada cezalandırma yöntemini kullanabilir. Bunun beraberinde anne baba tuvaletin çok önemli olduğunu vurgulayıp saatlerce çocuk ile tuvalet işlemleri ile ilgileniyorsa, tuvaletini yapmasında ısrarcı ve zorlayıcı bir tutum sergiliyorsa, çocukta dışkı ve idrarın çok önemli olduğu düşüncesi oluşmaya başlayabiliyor. Bu da çocukta, madem içimde bu kadar önemli bir şey var o zaman ben onu kimseye vermeyeyim benim içimde kalsın, gibi bir düşünce gözlemlenebilir. Bu düşünce yetişkinlikte bireyde cimrilik, aşırı titizlik, paylaşımcı olmamak, kararsızlık gibi davranışların ortaya çıkmasına neden olabiliyor. Bu iki dönem dışında faillik, latent ve genital dediğimiz 3 evre daha mevcuttur. Bütün bu psikoseksüel gelişim evreleri ile beraber, kişide bir kişilik kazanımı söz konusu olur. Bunların beraberinde anne babadan öğrenmiş olduğu doğrular, yanlışlar, inançlar, ilk arkadaşlık ilişkileri, ilk öğretmen gibi bütün çevresel faktörlerin etkisi ile de kişilik kazanımları tamamlanmış olur. Örneğin; mutaassıp bir ailenin çocuğu ailenin mutaassıp bilgileri, doğruları ile büyütülür ve bir yetişkin olduğunda muhafazakâr tutumlar sergilemesi gerektiğini, muhafazakâr kurallar çerçevesinde yaşamını devam ettirmesini öğrenir, buna göre hareket eder. Kız çocuklarının eğitimini desteklemeyen aileler, çocuklarını bu yanlış bilinçle büyütüp onların bilincine bunu yerleştirebiliyorlar. Çocuklar da bu öğrenmişlik ile hareket eder ve yaşamına buna göre bir yön verir. İki eşliliği savunan bir toplumdaki çocuklar; bununla büyür ve hayatlarını buna göre çizerken, bir başka toplum iki eşliliği savunmayıp çocuklarını bu bilinç ile büyütür.

Yahut anne çok titiz ise, çocuk bu davranışı öğrenip pekiştirebilir. Baba çok kaygılı ise, çocuk bunu öğrenir bunu pekiştirir.

“Peki ben bunları neden anlatıyorum? Hayatımızdaki önemi nedir?” gibi sorular duyar gibiyim. Bunu anlatmamdaki neden şudur: Bebeklikten çocukluk çocukluktan erişkinlik sürecine kadar doğru ya da yanlış birçok şey öğreniriz. Bütün bu öğrenmişlikler ya gelişim döneminin yanında ebeveyn ya da çevresel faktörlerin toplamından aldıklarımızdır. İşte bütün bu yaşanmışlıklar, kişide tecrübeyi oluşturur ve bu tecrübe sonucunda kişilik meydana çıkar.
Yaşadığımız hayatta milyarlarca insan var ve bütün bu insanların doğruları, yanlışları, hayata bakış açıları birbirinden farklıdır. Çünkü hepsinin yaşanmışlıkları ve öğrenmişlikleri farklıdır.
Örneğin; siz aynı kanı taşıyan, aynı anne babadan olan kardeşiniz ile aynı filmi izlediğinizde aynı duyguyu yaşar mısınız?
Hayır dediğinizi duyar gibiyim.
İşte bütün bu yaşanmışlıklar, kişilerde farklı duygu ve düşünceyi var eder.
Düşünsenize, dışarıdan gördüklerinizi yargılayabiliyorsunuz:
“Ne kadar sessiz sıkıcı biri!”
“Ne kadar zayıf biri!”
“Öf bu da çok beceriksiz!” gibi birçok olumsuz değerlendirme yapabiliyorsunuz. Ama o kişiyi nasıl bir anne babanın yetiştirip büyüttüğünü, nasıl bir gelişim eğitimi aldığını -oral, anal ve diğer süreçlerini-, kültürel değerlerini, öğrenmişliklerini hiç bilmiyorsunuz. Sadece dışarıdan gördüğünüz ile değerlendiriyorsunuz.
Şimdi dönün yanınızdakine bakın. Sürekli şikâyet ettiğiniz veya suçladığınız kişi, bebeklikten bu yana tam olarak neler yaşadı ya da neler öğrendi de bugün bu kişi oldu? Ya benim doğrum, onun yanlışıysa?

Benim Doğrularım Senin Yanlışın

İnsanoğlu, belli bir cinsiyet ve mizaçla dünyaya gelir. Daha sonraki bütün kazanımları, ikili ilişkiler ve öğrenmişlikler sonucu oluşur. Örneğin; birey olarak dünyaya gelen bir bebek, anne ve baba ile kurmuş olduğu iletişim sonucunda ilk sosyalleşmesini kazanır. Bu da çocuğun şahsiyetinin oluşmasına öncülük eder. Çocuğun anne göğsünde kurmuş olduğu tensel temas, çocukta güven ve bağlanmayı oluşturur. Hatta bebeğin annenin göğüs ucunu ısırması ile kendi varlığını ilk kez hissettiği bilinir. Zamanında beslenme, temizlenme, sevgi ihtiyaçlarının giderilmesi çocukta güven duygusunun pekişmesini sağlayacaktır. Bu döneminde güven duygusunu kazanan bir bebeğin, yetişkinlik sürecinde de insanlara karşı güven duyması ve benlik kavramının oluşması söz konusu olabiliyor. Ama güven duygusunu bu yaşta kazanamayan bir bebek, yetişkinlikte de güvenemeyen ve güven duygusunu oturtamayan bir birey haline gelebilir. Bu süreç oral dönem olarak değerlendirilir. Oral dönemden sonra bebekte anal dönem dediğimiz kas sisteminin gelişmiş olduğu, özerkliğini kazandığı dönem oluşmaya başlar. Bu dönemde, çocuklara tuvalet eğitimi verilir. Genelde çevremizden duyduğumuz temel şikayetler şunlardır:

  • Benim oğlum tuvalet eğitimini tamamladı, söylemeyi de biliyor. Ama anlamlandıramadım gitti; yine kapının arkasına tuvaletini yapmış, yatağını ıslatmış.

Aslında anneyle baba ya da çocuğu büyütmekten sorumlu olan bireyler, çocuğun bu davranışının kendisini ifade etme yöntemi olduğunu fark etseler, belki de sorunu çözümlemek daha kolay olacaktır.

Peki nedir bu cezalandırma yöntemi?

Şöyle ki; çocuğa göstermiş olduğunuz ilgide azalma, kardeş kıskançlığı ya da tuvalet eğitimi konusunda çok ısrarcı ve titiz bir tutumunuz varsa, çocuk sizi cezalandırmak için ya da ilgiyi kendisine çekmek adına bu yöntemi kullanabiliyor. Yine farklı bir sebepten, kendini ifade etmek adına bu yönteme başvuruyor olabilir.

Elbette bu dönemde ilgiyi kendisine çekmek adına salmayı; cezalandırma yöntemi olarak öğrenen bir çocuk, bunu yetişkinlikte de kullanabilir. Örneğin; tasarruflu davranamayan, gizliliğe önem veremeyen bir kişilik kazanma ihtimali yüksek oluyor. Bunun yanı sıra ebeveynler, tuvalet eğitimini çok önemseyip bu konuda titizlik gösteriyorlar ise, yine çocuk bu noktada cezalandırma yöntemini kullanabilir. Bunun beraberinde anne baba tuvaletin çok önemli olduğunu vurgulayıp saatlerce çocuk ile tuvalet işlemleri ile ilgileniyorsa, tuvaletini yapmasında ısrarcı ve zorlayıcı bir tutum sergiliyorsa, çocukta dışkı ve idrarın çok önemli olduğu düşüncesi oluşmaya başlayabiliyor. Bu da çocukta, madem içimde bu kadar önemli bir şey var o zaman ben onu kimseye vermeyeyim benim içimde kalsın, gibi bir düşünce gözlemlenebilir. Bu düşünce yetişkinlikte bireyde cimrilik, aşırı titizlik, paylaşımcı olmamak, kararsızlık gibi davranışların ortaya çıkmasına neden olabiliyor. Bu iki dönem dışında faillik, latent ve genital dediğimiz 3 evre daha mevcuttur. Bütün bu psikoseksüel gelişim evreleri ile beraber, kişide bir kişilik kazanımı söz konusu olur. Bunların beraberinde anne babadan öğrenmiş olduğu doğrular, yanlışlar, inançlar, ilk arkadaşlık ilişkileri, ilk öğretmen gibi bütün çevresel faktörlerin etkisi ile de kişilik kazanımları tamamlanmış olur. Örneğin; mutaassıp bir ailenin çocuğu ailenin mutaassıp bilgileri, doğruları ile büyütülür ve bir yetişkin olduğunda muhafazakâr tutumlar sergilemesi gerektiğini, muhafazakâr kurallar çerçevesinde yaşamını devam ettirmesini öğrenir, buna göre hareket eder. Kız çocuklarının eğitimini desteklemeyen aileler, çocuklarını bu yanlış bilinçle büyütüp onların bilincine bunu yerleştirebiliyorlar. Çocuklar da bu öğrenmişlik ile hareket eder ve yaşamına buna göre bir yön verir. İki eşliliği savunan bir toplumdaki çocuklar; bununla büyür ve hayatlarını buna göre çizerken, bir başka toplum iki eşliliği savunmayıp çocuklarını bu bilinç ile büyütür.

Yahut anne çok titiz ise, çocuk bu davranışı öğrenip pekiştirebilir. Baba çok kaygılı ise, çocuk bunu öğrenir bunu pekiştirir.

“Peki ben bunları neden anlatıyorum? Hayatımızdaki önemi nedir?” gibi sorular duyar gibiyim. Bunu anlatmamdaki neden şudur: Bebeklikten çocukluk çocukluktan erişkinlik sürecine kadar doğru ya da yanlış birçok şey öğreniriz. Bütün bu öğrenmişlikler ya gelişim döneminin yanında ebeveyn ya da çevresel faktörlerin toplamından aldıklarımızdır. İşte bütün bu yaşanmışlıklar, kişide tecrübeyi oluşturur ve bu tecrübe sonucunda kişilik meydana çıkar.
Yaşadığımız hayatta milyarlarca insan var ve bütün bu insanların doğruları, yanlışları, hayata bakış açıları birbirinden farklıdır. Çünkü hepsinin yaşanmışlıkları ve öğrenmişlikleri farklıdır.
Örneğin; siz aynı kanı taşıyan, aynı anne babadan olan kardeşiniz ile aynı filmi izlediğinizde aynı duyguyu yaşar mısınız?
Hayır dediğinizi duyar gibiyim.
İşte bütün bu yaşanmışlıklar, kişilerde farklı duygu ve düşünceyi var eder.
Düşünsenize, dışarıdan gördüklerinizi yargılayabiliyorsunuz:
“Ne kadar sessiz sıkıcı biri!”
“Ne kadar zayıf biri!”
“Öf bu da çok beceriksiz!” gibi birçok olumsuz değerlendirme yapabiliyorsunuz. Ama o kişiyi nasıl bir anne babanın yetiştirip büyüttüğünü, nasıl bir gelişim eğitimi aldığını -oral, anal ve diğer süreçlerini-, kültürel değerlerini, öğrenmişliklerini hiç bilmiyorsunuz. Sadece dışarıdan gördüğünüz ile değerlendiriyorsunuz.
Şimdi dönün yanınızdakine bakın. Sürekli şikâyet ettiğiniz veya suçladığınız kişi, bebeklikten bu yana tam olarak neler yaşadı ya da neler öğrendi de bugün bu kişi oldu? Ya benim doğrum, onun yanlışıysa?

Klinik Psikolog Zana Beşer